HATALI TIBBİ UYGULAMA (MALPRAKTİS) VE DOKTORUN TAZMİNAT SORUMLULUĞU
1-HATALI TIBBİ UYGULAMA (MALPRAKTİS) KAVRAMI
Dünya Tabipler Birliğine göre “hekimin tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, bilgi ve beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” malpraktis olarak adlandırılmaktadır.
Malpraktis sözcüğünün kökeni Türkçe olmamakla birlikte kısaca tıbbi uygulama hatası anlamı da taşımaktadır.
Malpraktis kendini üç alanda göstermektedir.
1- Hastanın tedavisinde yani teşhis, endikasyon, tıbbi tedbirin seçimi, bu tedbirin uygulanması, tedavi veya cerrahi girişim sonrası bakım alanındadır.
2-Hastanın aydınlatılması ve anamnez (Hastanın mevcut ya da geçmiş hastalıkları hakkında, kendisinden ya da bir yakınından alınan bilgiler) alınmasıdır.
3-Klinik organizasyonu alanında (personelin niteliği, yeterli sayıda personel bulundurulması, hekimlerin birbiriyle işbirliği (Konsültasyon)dir.
Malpraktis, doktorun hastanın muayenesini eksik yapması, hastaya ilişkin anamneziyi hiç veya gereği gibi almaması, gerekli tetkiklerin yapılmaması, gerekli tıbbi müdahalenin hiç yapılmaması, ameliyat sırasında hastanın vücudunda yabancı madde unutulması, yanlış tedavi yöntemi seçilmesi, yanlış ilaç verilmesi, hastanın veya müdahale edilecek uzvun karıştırılması, müdahalenin ölçüsüz bir şekilde yapılması, hijyen kurallarına dikkat edilmemesi veya hatalı ameliyat tarzının benimsenmesi gibi şekillerde karşımıza çıkmaktadır.
2-Doktorun tazminat sorumluluğu
A-Maddi Tazminat
Tıbbi uygulama hatası nedeniyle maddi zarara uğrayan hasta ve bazı durumlarda hasta yakını maddi zararının tazminini talep edebilir. Maddi tazminat, hastanın hekim kusuru le meydana gelen olayda maddi bir külfet altına girmesi, maddi olarak bir zarara uğraması ya da kazanç kaybına uğraması halidir. Daha belirgin olarak cismani zarar, iş gücü kaybı ve ekonomik geleceğin sarsılması adları adı altında istenebilen maddi tazminat kalemler, uğranılan zararı gidermek maksadıyla yapılan tedavi giderlerin de kapsamaktadır.
B-Manevi Tazminat
Malpraktis nedeniyle elem, acı ve keder duyan bir hasta veya hastanın yaşamını kaybetmesi le manevi olarak zarara uğrayan hastanın yakınları kusurlu olan hekim, hastane veya sağlık çalışanından manevi tazminat talebinde bulunabilir. Manevi tazminat kişinin acı çekmesi, sıkıntı çekmesi üzüntü duyması nedeniyle mahkeme tarafından parasal bir miktara hükmedilmesi şeklinde olan tazminat türüdür. Hastanın duyduğu elem ve keder nedeniyle üzüntüsünü azaltmak maksadıyla mahkeme tarafından davalı hastane, doktor veya sigorta şirketi aleyhine tayin edilen parasal bir miktardır.
3-Tazminat Davalarında Zamanaşımı
Kamu hastanelerine (devlet hastanesi, üniversite hastanesi, araştırma hastanesi veya aile sağlığı merkezi sağlık kuruluşları vb.) karşı idare mahkemesinde hizmet kusuruna dayalı olarak malpraktis nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açılmadan önce, zararın ve doktor hatasının öğrenilmesi tarihinden itibaren bir yıl ve her halukarda olay tarihinden itibaren 5 yıl içinde ilgili idareye yazılı bir şekilde başvurularak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulması gerekir.
(2577 sayılı Kanun m.13). İdarenin tazminat talebini kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde malpraktis nedeniyle tam yargı davası açılmalıdır. İdare, istek hakkında 30 gün içinde cevap vermediği takdirde bu sürenin bittiği tarihte istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddedilmiş sayılmasından itibaren, 30 günlük dava açma süresi içinde doktor hatası nedeniyle tam yargı davası açılabilir (İdari Yargılama Usulü Kanunu m.11). İdareye karşı açılan davalarda ceza hukukundan kaynaklanan uzamış zamanaşımı süreleri geçerli değildir.
Haksız fiile dayalı olarak özel hastane veya doktorlara açılacak malpraktis davalarında zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa ceza davası zamanaşımı hükümleri uygulanır (BK m.72).
Vekalet sözleşmesine dayalı olarak özel hastaneler veya doktorlar aleyhine tüketici mahkemelerinde açılacak tazminat davalarında zamanaşımı süresi 5 yıldır (6098 sayılı B.K. m.147/5). Örneğin, özel hastanede yapılan ameliyat sırasında hastanın bedeninde yabancı madde unutan dotor veya hastane aleyhine açılacak malpraktis davasının zamanaşımı süresi 5 yıldır.
Eser sözleşmesine dayalı olarak özel hastane veya doktor aleyhine tüketici mahkemesinde açılacak malpraktis davalarının zamanaşımı süresi de 5 yıldır (6098 sayılı B.K. m.147/6). Doktorun tıbbi uygulama konusunda ağır kusuru varsa yapılan işlemin niteliğine bakılmaksızın zamanaşımı süresi 20 yıldır (BK m.478). Estetik ameliyat, protez diş yapılması, lazer epilasyon vb. güzellik hizmetleri eser sözleşmesi kapsamında yerine getirilmektedir.
Tıbbi müdahaleden önce hastadan gerekli izin veya onay alınmadan vekâletsiz iş görme gerekçesiyle açılan malpraktis davalarında zamanaşımı süresi 10 yıldır (BK m.146).
Konu ile ilgili Yargı Kararları
1-Estetik operasyon nedeniyle maddi ve manevi tazminat
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/4727 E. 2022/4727 K
Özet:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı doktor arasında 01.02.2013 tarihinde göğüs estetiği (göğüs büyütme) ameliyatı konusunda yapılan görüşme sonucu estetik müdahaleye karar verildiğini, bu aşamada hiçbir ölçüm yapmadan fotoğraf çekimi yapılmadan ve ayrıntılar sorulmadan sadece 300 cc yuvarlak silikon kullanılacağı ve bunun da 85 bedene tekabül edeceği bununla sorunun giderileceği, bedelinin de 5.000,00 TL olduğunu açıklayıp, bunların yanında vücudundan yağ alınarak göz kapağını ve alnını doldurup, bunun ileri yaşlarda kendisini daha iyi hissetmesine yol açacağını, bu işler için de 2.500,00 TL olmak üzere toplam 7.500,00 TL’ye anlaştıklarını, 2.000,00 TL kaparo istediğini, yapılan anlaşma ile 08.02.2013 tarihinde yapılan ameliyat sonrasında sol göğsünde aşırı bir şişlik ve göğüs uçlarında sarkma, aşağı doğru eğilim, aynı zamanda yüzüne yapılan dolgu ve aşırı şişlik nedeniyle de yüzünün tanınmaz hale geldiğini, davalı doktorun yapılan görüşmede müvekkiline 300 cc olması gerekirken 260 cc uyguladığını söylediğini, göğüs şekillerinin simetrik olmadığını, uçlarının aşağı sarktığını, sol göğsün aşırı şiş olması nedeniyle tekrar ameliyat gerektiğini, 2. ameliyatın 11 gün sonra yapıldığını, sonuçlarının ilk ameliyata göre daha vahim sonuçlar doğurduğunu, göğüsleri arasında 4-5 parmak boşluk kaldığını, koltuk altına yeni kesiler açtığını, bu kesilerin yanlış yerden açılması nedeniyle silikonların koltuk altına denk geldiğini ve yana dönüp uyumasının mümkün olmadığını, davalının bu ayıplı eylemi nedeniyle müvekkilinin en az 2 kez daha ameliyat olması ve bu ameliyatlar için 6’şar ay beklemesi gerektiğini, bu yapılacak ameliyatların davalının yanlış kesileri nedeniyle çözüm olamayacağının bilindiğini, ödeme gücü de bulunmadığını, yapılması gerekecek yeni ameliyat ve masraflarının maddi tazminat talepleri içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini, yine davalı ile botoks uygulaması yönünde herhangi bir anlaşma bulunmamasına rağmen davalının vermiş olduğu faturalardan her iki ameliyatta da botoks uyguladığının anlaşıldığını öne sürmüştür.
Eser Sözleşmesi Niteliğindeki Estetik operasyon nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinde ilişkin davada davacının ilk operasyondan 11 gün sonra ikinci bir operasyon geçirmek zorunda kalması ve davalının kusurlu müdahalesinin sonuçlarının giderilmesi için ikinci bir operasyon geçirmesi gerektiği, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, olayın davacıda meydana getirdiği elem ve üzüntü derecesi dikkate alınarak uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi, yeniden yapılacak ameliyat ve istirahate kaybedeceği ücretten oluşan maddi tazminata hükmedilmesi gerekir.
2- Ameliyat Öncesinde Hastaya Komplikasyonların Anlatılmaması ve Hasta Onam Formunun Bulunmaması
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/10326 E. 2021/9514 K
Özet:
Davacı, baş ağrısı ve nefes alamama şikayeti ile davalı hastanede davalı doktora müracaat ettiğini ve sinüzit ameliyatı gerekliliği ile davalı doktor tarafından 29.02.2012 tarihinde sinüzit ameliyatı yapıldığını, aynı gün taburcu olacağının belirtildiğini, ancak ameliyat sonrasında taburcu edilmediğini, bir gün sonra acil bir şekilde ambulansla İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırıldığını, burada 15 gün kadar yatırılıp tedavi gördüğünü, hasarın giderilmesi için 02.04.2012 tarihinde tekrar ameliyata alındığını, davalının yaptığı sinüzit ameliyatı sonrası burnundan natürel renkte sıvı gelmeye başladığını ve koku alma duyusunu kaybettiğini, şuan itibariyle koku alamadığını, hatta koku alma ihtimalinin kalmadığını, en fazla %15 oranında koku alabileceğinin söylendiğini, burnundan gelen sıvının BOS olarak tabir edilen burun omurilik sıvısı olduğunu, koku alamadığı için mesleğini devam ettirememe tehlikesi altında olduğunu, profesyonel olarak plastik enjeksiyon işi yaptığından iş gücünü önemli şekilde kaybettiğini, ameliyat sonrası oluşan şikayetlerinden ötürü aydınlatılmış onam yapılmadığını, bu ameliyatın böyle bir sonuç doğurabileceğinin söylenmediğini, bu konuda uyarılmadığını, tedavinin 5-6 saat süreceği söylenmesine rağmen yaklaşık 1 ay sürdüğünü, iki ameliyata daha girmek zorunda kaldığını, koku alamadığını, iştahsızlık çekip yediği yemeklerden tat alamadığını, davalıların gereksiz müdahale yaptıklarını ve yasal zorunlulukları da yerine getirmediklerini öne sürmüştür.
Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilecektir.” düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir.
Bu ameliyatın böyle bir sonuç doğurabileceği söylenmemiş ve bu konuda uyarılmamıştır.” şeklinde açıklamalara yer vererek mahkemenin gerekçesinin aksine dava dilekçesinde ve yargılamanın tüm aşamalarında ameliyat için davacıdan aydınlatılmış onam alınmadığını iddia etmiştir. Tüm dosya kapsamından, ilk derece mahkemesinin kabulünde olduğu gibi davacının yapılacak ameliyat konusunda ve ameliyatın sonuçları hakkında bilgilendirilmediği, her ne kadar davalıların davacının onamının alındığı, buna ilişkin form düzenlendiği, ancak formun hasta İstanbul Tıp Fakültesine sevk edilirken evrakların arasına karıştığı iddia edilmişse de onam formunun düzenlenmesi zorunlu olduğundan, bu hususun tanıkla ispatı mümkün olmadığından davacının bilgilendirilmediği ve davalıların kusurlu olduklarına yönelik ilk derece mahkemesinin kabulünün yerinde olduğu gözetilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, hatalı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
3- Hemşirenin hatalı iğne vurması ve gelişen komplikasyon
Anayasa Mahkemesi Başvuru Numarası: 2017/17753, Karar Tarihi: 10/2/2021,
Resmi Gazete Tarih ve Sayı: 3/3/2021-31412
Özet:
Başvurucu 14/3/2007 tarihinde boyun tutulması şikâyeti ile Esenler Başakşehir Devlet Hastanesine gitmiştir. Muayene yapan doktorun reçetesine dayanılarak kurum çalışanı hemşire tarafından başvurucuya iğne yapılmıştır. Uygulanan iğne sonrası başvurucunun sol ayağında uyuşma ve zayıflama şikâyetleri meydana gelmiştir. Başvurucunun daha sonra kendisine iğne yapan hemşire hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine Esenler Kaymakamlığı Sağlık Grup Başkanlığı 26/9/2007 tarihli ön inceleme raporu hazırlamıştır. Anılan raporda; olaya sıcağı sıcağına müdahale eden ve olayda adı geçen doktorlar ile konu hakkında uzman olan doktorun görüşlerinin alındığı, ayrıca tıbbi belgelerin incelendiği görülmüştür. İğnenin yapıldığı yeri gören doktorlar genel olarak başvurucun çok zayıf ve ince yapılı olması gözetilerek biraz daha üste ve dış tarafa iğnenin yapılması gerektiğini beyan etmiştir. Görüşüne başvurulan uzman doktor ise iğnenin yapıldığı anda başvurucunun elektrik hissi duyduğunu belirtmesinin enjeksiyonun sinir içine yapıldığı görüşünü desteklediği, bu durumun yanlış ve kötü uygulama olduğu, siyatik nörotapinin enjeksiyonun mutat bir komplikasyonu olmadığı yönünde değerlendirmede bulunmuştur. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucuların tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir. Somut olay bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirdiği söylenemeyeceğinden kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.